(( Fuzûlinin şiȋrinde ... devrimci anıştırmalar ... ))
***
geçmişte bugükü demokrasi düzenler , insan haklarını koruma komiteleri yok ıydı , başatlarla halkların arası yerle gök arası kadar uzakıydı , onlar kutsal bir nitelik taşırken , kamu en küçük ve ufacık haklarından yoksun bir durumda bulunurdu .
Toplum üç bölüme ayrılmıştı :-
1. kral ve ya hut başat ve onun feleğinde dönen öz kitle .
2. orta kitle :- bu bölüm zenğinleri , hacaları ve din adamlarını içine alırdı .
3. kamu :- (( genel halk )) toplumun üç payını uluşturan bu kitle toplumsal piramıtın en alt katında düşerdi , bütün verğilerin ve işlerin ağırlığını kaldırmakla beraber her hangi bir gücü ve yeteneği olmuyan kölelerdi .
krallar , kağanlar , çarlar ve sultamlar halkları ve insan topluluklarını tanrısal hak teorisi gereğince hüküm ederlerdi , onların yetkisi her şeyden üstünüydü çünkü yer yüzünde tanrının gölgesidirler ve ulu tanrının isteğiyle ıktidara gelmişler böylece asarlardı , keserlerdi ve halklara türlü işkence ve zorbalıklar tattırırlardı ve onlara karşı hiç bir kimse gözünün üstünde kaş var bile seslenemezdi , anneden özgür doğan halk kitleleri davar gibi yaşarlardı dilleri bağlı kırbaçlar altında inleyen her lahza ölümü bekleyen zavallı kimseler her zaman başatların hizmetine hazır , ölselerde it ölümünde ölerlerdi .
olup bitenlerin gerçek bir aynası sayılan tarih bize bu türden bir çok örnekler vermektedir , gözleri baka baka ( roma ) şehrinde ( külüt ) külübe ve çoluk çocuklarını yanarken gören çaresiz halk yığını ne gibi şeyler diyelidi ( nerona ) ??!
( hofa ) ve ( hafrâ ) piramıtlarını yaparken büyük taşlar altında kalarak ölen yüzlerce belkide binlerce tutsaklar seslenebildimi ? asma bahçalar kimlerin emeğiyle yapıldı , işte geçmite halkların durumu öyleiydi ve değişmezdi , çünkü demokrasi ve özgürlük gibi şeylerin o zamanlarda yeri yokuydu dolayısiyle ozanlar ve bilginler hakanlara yaltanırdı , onları överek , düşmanlarını söğerek onlarla birlikte serin saraylarda altın kablarda yiyerek , kristal bardaklarda içerek , onur , insancil mesaj , ve bülünçlerini ayak altında basarak yaşaralardı .
onlara karşı ayaklanarak kıyıcıklarını kınayan ozanların sonucu ( teymurlengin ) bireycilği ve diktalığına karşı direnen özgür düşünceli şair ( kermani ) nin .... soncu gibi olurdu .
çağdaş türk edebiyatında başatların ve sultanların belli başlı zulüm ve haksızlıklarına karşı koymak ve onların çirkin yanlarını gösterebilmek gücü dahada fazla gidebilmek atılğanlığı ( tevfik fikretten ) bu yana görülmektedir ancak .
büyük türkmen şaȋri felek oğlu diyor (( kıy bu canı ver cefaya taki cânâna ulaş )) evet canına kıymayan kimse sevgilisine kavuşamaz , insan oğlu arzu , amacı için güçlük , yorğunluk ve tehlikeyi aldırmadam , engelleri aşarak ve bu yolda hiç bir güçten korkmayarak , yılmadan , yorulmak sezmeden , çelik yürekle sert adımlarla yolunu sürdürmelidir , zira insan oğlunun hiç bir isteği ve ya dileği uğrunca emek harcamadan , ezinç çekmeden eteğine dükülmez nasılk ki :- ârap şaȋri El- mütenebbi diyor :-
* eğer ulu olsa yürek arzusu
* yolunda yorğunluk çekeçek gövde
âşk ve sevgi acununda ( âşık ) bir güzele bayğın kimsedir , cânân ıysa kız , sevgili , dilber , nigâr ve peri anlamına gelir politik mücadele sözlügünde ( âşık ) dedikleri ( mücadaleci ) cânânda arzu ve umuttur , işte büyük şarimiz fuzûli kapalı bir anlamda mücadele yolunun engel ve güçlüklerle dolu bir yol olduğunu ve âyni vakitte şerefli erek için mücadele vermenin ne kadar kutsal ve ne kadar zorunlu olduğunu gösteriyor , bu gibi arzu ve amaç yolunda mucadele veren kimse baş ve canı kayırmadan bu tehlikeli yolun yolculuğuna başlamalıdır :-
* âşık oldur kim kılır canın fede cânânına
* meyl-i cânân etmesin her kim ki :- kıymaz canına
Mücadele yolu çok zor ve cok tehlekeli bir yoldur , bu yolda güçlükler baş çıkarır , engeller yolu keser işte bu yolda insan büdrer , atlantılara uğrar derisi yüzülür , tırnakları çekilir , el ayağı kanar , türlü azar ve işkenceler görür , happislerde çürür , belkide ölür ,işte insan burada kendisini çatal bir yolun ayrımında olduğunu duyar ya bütün zorluklara karşı koyup sarsılmadan her şeyi göz önüne alarak yolunu sürdürmek yada kalın gölğe , yar kucağı , giretsizlik ekmeğini yemek ve hiçte beğenmediği duruma eğilip kalmak
* arzuv-i vasl – i cânân cana afettir gönül
* ya taâlluk candan üz ya vasl-i cânândan tamâ
işte iki istek birden ele girmez ve canını âziz tutan kimse arzu ve gödeğine ulaşamaz , ve çiçekli umutları yıprayıp solar
* cânân ıysa matlup tamâ candan kes
* matlub ıysa can umudu cânândan kes
* can sevmek ile müyesser olmaz cânân
* ya bundan umut ya tamâ andan kes
uyğarlık tarihinda başat ve hükümdarları tarafından ince bir özgürlük ve demokrasi işiği gören halklar yaşadıkları güne kanıp durumarını beğenipte değişmesine uğraşmayarak hâla eskisi gibi yaşamaktadırlar ancak en çok silkiniş ve ihtilallara tanık olan ve içinde art arda devrimlerin patladığını duyduğumuz memlektler özgürlükleri boğan , ateşle demir eğemenliği sürdüren ve halkını tedhiş ve baskı altına alan hükümdarların memlekeleridir .... işte baskı patlak yaratır :-
* eğer can almak istersen tenimden tığını kesme
* ki :- püjmürde nihale vermeyince su semer vermez
fuzûlî alman filozofu(işpingilerden) çağlarca önce uyğarlık ilerleyişnin gerekligini ileri sürmüştü ve hayatın ayrışık yanlarının bir hal üzre kalmayarak geldikçe değişi vermesini istemişti zira ataların dediği gibi ( su gölde kaldıkça koxar ) ancak değişik yanlardaki değişme ve ilerlemeler yer yüzünün çehresini değişerek yaşama tazelik ve güzellik verebilir,çünkü hayat boğa gibi bir donda kalmakla değil,git gide ilerlemkle güzelleşir işte karanlık ve nemli inlerde hayatını geçiren ve avladığı canavarların etini çiğ- çiğ yiyerek ve gövdesini derisine çullayarak geçinen insan oğlu yer yüzünü cennete çevirmekle yetinmeyip diş uzayada akın vermektedir şimdi...
kötümserlik ve gereksizlik filozafu ( kâmo ) da bile acunun kabuğuna çekilmesini aykırarak yaşamağın sürekliligini ileri sürmüştü ve yaşamak yolunda harcanan hiç bir emğin boşa gitmiyecegini ( sizif ) başlıklı efsanesinde bildirmişti , fuzûli diyor :-
* ruş- i silsile- i dehir melul etti bizi
* nice bir dehirde avzâ-î mükerrer görelim
evet hayat sürekli değişimdir ve yaşamın en çirkinliği ve en bozukluğu sakin ve
donukluğundadır insan oğlu doğal olarak olagelenden iğrenir ve yeniyi umsanır ve bu uğurda yılmadan , yorulmadan çalışır , sevmediği durumu değişmek için var gücüyle kayulur işte yaşantı dinamik bir devinimdir ve titiz bir çelişmedir – eski ile yeni arasında çatışma ( dün ile bugün arasında çatışma ) çürük ile sağlam arasında çatışma )( ve ölüm ile bengilik arasında çatışma ) dir , başka bir deyişle hayat bozuk
duruma karşı devrimdir sorunun çatallığı ve çıkmazlığı burasındadır işte , çünkü burada çelişmeler baş çıkarır ve bu sürede devrim ve devrimci eylem en çetin ve en zor bir aşamaya uğrar böylece devrimin varlığının korunması istenir buda elbet mücadeleyi sürdürmek ve gürletmekle sonsuz kurbanlar vermekten çekinmeden , yılmadan , bütün zorluklara dayanarak , dözerek doğum sancısını çekip doğumla sonuçlanır :-
* muhnete sabr ileyen rahet tapar çün yüsüfe
* saltanat tahtının evvel payesi zindan olur
dünya kuruluşundan bu yana değin yer yüzünde patlak veren bütün devrimler insan oğlunun hakkı , özğürlüğü ve genliği içindir , işte ( sokratın )( buzanın-budanın ) ve ( konfişyosun ) devrimleri .... işte hazreti payğamberin tinsel devrimi ve çağdaş liberal , radikal ve sosyalist devrimler kölelikten kurtarıp , özğürlük ve mutluluğa kavuşmasını , soyulmuş haklarını haksızların gözlerinden kuparılmasını amaçlamıştı insan oğlunun , daha doğrusu insanlık tarihindeki tüm devrrimci sesler tüze için yükselen seslerdir zira her kesçe bellidir ki :- hayatın düzenini getiren , dengesini sağlayan halkarla hükmdarlar arasındaki bağı güçlendiren , onların tahtlarını koruyan .... ve onlara uzun ömürler veren âdalettir ,işte hükümdarın kalması ve ya çökmesi âdaletine bağlıdır , çünkü bir memleket hayat geresinmelerinin her hangi birisi olmasa davam edebilir ancak âdalet günlük ekmeği gibi zorunludur
* ne mevcut olmasa esbab-i dünyadan değil müşkil
* bu müşkildir ki mevcut olmaya bir hakim-i âdil
ve yine :-
* ruş-i âdildedir mertebe-i kurb-i kabul
* âdilsiz hakime dâva-i hükümet ne reva
fuzûli buna kanmayarak âdeleti tanrının kullarına buyurduğu farz olan îbadete yeğ tutuyor , çünkü tanrının kullarına buyurduğu îbadetten maksadı emeklerin boşa getmemesini amaç tutarak hakkı gözleri önünde görmeleri , kimseye zulüm etmemeleri ve doğru dürüst davranmalarıdır çünkü âdaleti olmayan bir adamın îbadeti hiç bir para etmez :-
* bir varâ ehli eğer kılsa îbadet yüz yıl
* saât âdilçe vermez eser-i kurb-i huda
bence üç dilde eserler bırakan ünlü fuzûli yukarıdaki beyitten fazla ne bir şiȋr yazsaydı , nede bir edebi yapat bıraksaydı adı geçen beyit onun içli bir şaȋr , özgür düşünceli bir düşünür olduğuna tanık sayılabilirdi .
fuzûli çağına göre devrimciliğin bütün özellik ve niteliklerini taşımaktadır çünkü çağındaki tüm haksızlıklara karşı koymuştu , toplumun gerçek çehresini göstermişti , kıskançlık , kin , tamâkârlık , riyakârlık , reşvet ve dolandırıcılık gibi bütün kötü töreleri kınamıştı , yaltak ve dalkavuk kimseleri yermişti , beğenmediği tutumları utunmaz , korkmazcasına aykırmaktan çekinmemişti :-
* her sözüm bir pehlevandır kim bulup teyid – i hak
* âzim kıldıkta tutar teshir ile bahr-u beri
yukarıda dediğimiz gibi eski çağlarda daha doğrusu bir , iki yüz yıldan önce hakanlar ve sultanlar halklar ve toplulukları ateşle demir altına almışlardı , o yüzü dümüş kara günlerde şaȋrler , düşünürler , kendilerini mengene gibi sıkan duruma ne gibi şeyler söyleyebilirlerdi , siyah çehreli o günlerin girdabına yakalanan ve layık olduğu caha sahip olamayan fuzûli ne gibi duyğular taşayadilirdi ve ne gibi şeyler yapabilirdi , yalnız çağdaş görüşlü ve özgür düşünceli bizim şair bazen sessizce kapalı bir şekilde bazende ( tevriye ) yapar gibi halkta devrim kıvılcımını üfürmek görevini ve halkı yaşadığı kütü durumu ve bozuk konumu değişmeye ayaklanmaya çağırmak yükümlülügünü benimsemişti çünkü bir halkın, bir milletin isaret kıyıcılık ve baskıdan azat olmak yolunda verdiği mücadele sırasında ölüme mehküm olması zulümü alıp oturup her türlü baskı ve işkencelere amaç olmaktan yeğdir :-
* dağ – i hicran ile yanmaktan ciğer kan olsa yeğ
* mülk –i dil gâm menzili olunca vıran olsa yeğ
her zaman halkının arzusunu , özlemini ve inciğini sezen , yüreğinin atmasını yoklayan , dudağının depremesinden anlayan ve onun çektiği incik , ezinç , yoksunluk ve sefllikten haberdar olan kimseler ona yakından yakına ilğili olan onun arasında yaşayarak derdini , inciğini duyan ve her şeyine vakif olan duyar halkın mutluluğu ve refahiyyeti için dil tüküp mücadele vermiyenler , aymazlar halkın halinden neler bileceklerdi
* gözü yaşlıların halin ne bilsin merdüm – i gâfil
* kevakip seyrini şeb ta seher bidar olandan sor
zulüm ve işkence kâbusu altında inleyen özgürlügünden yoksun sefalette boğulan halk elbet ki :- aydınlığa kavuşmak için tutsaklık parangâsını çözmek için ve bileklerini sıkan bilekçeyi parçalamak için bütün yollara baş vurarak var güçüyle koyulur :-
* bülbül – i zarım değil beyhude afğan ettiğim
* kalmışım nalan kafas kaydinde gülzar isterim
devrim sadece dilimizden kolayca çıkardığımız sözcük değil onun anlamı daha dallı budaklı daha büyüktür .... eskiyi yok edip yerinde yeni bir varlık var etmek demektir .... bir yapıyı yıkıp yerinde yeni bir yapı yapmaktır yâni devrim ( yıkmak ve yapmak ) demektir , buda kolay ve azıcık bir şey değil çünkü devrim bir takım koşul ve prensiplere dayanır , bir çok hazırlık ve gereksinmeler ister, teknik , planlama yönetim , ve komuta işini gören öncülere ihtiyac duyar , böylece bu öncü , kılavuz ve liderlerde can ucuzluk ve özverilik bulunması gerekir zira devrim yolu tehlikeli , derekli , ve çetin bir yoldur bu yolda kanlar dükülür , şehitler toprağa verilir , bu yüzden devrimcinin atık ve korkusuz bir kişi olması gerekir kuşkusuz ki :- devrimin meyveleri ilke ve ülkü uğrunda can esirgemeyen kurt bilekli gençler sayasıyla elde edilir:-
* tükenmeyince kevakib şemis tulû etmez
* dökülmeyince şeküfe nihal bar vermez
insan oğlunun değeri millet ve halkı uğrunda verdigi mücadele ve harcadığı caba ve mesaî ile ölçülür ve bu gibi millet ve insan perver fedakârlar milletin ve halkın en derininde yaşarlar ve toplumun yüreğinde en âziz bir yer tutarlar , hemde çağlar boyuncu şerefle şanla anılırlar:-
* beni tedric ile kem tutmanız yakut olan taştan
* boyandıkça ciğer kanıyla kadr – ü kıymetim artar
Türk şairi mehmet âkif ersoy diyor
* bir canlı izin varsa şu toprakta silinmez
* ölsen seni sırtında taşır toprağın altı
evet insan oğlunun en pek kalıtı adı , sanı ve andacıdır , kimi insanlar ölürken adlarıda kendileri ile birlikte toprağa gömülür , öldülermi ?! hemen dünyaya gelmedik gibi bir duruma konarlar halbu ki :- insanlığa hizmet eden ve insanlara yarayan fuzûli gibi cömert insanlar öldükten sonra sağlıklarından fazla sayğı ve değer kazanırlar , tarih bize bu gibi şerefli sorun sahibleri türünden geniş yapraklar açmaktadır işte ( imam hüseyin )( civafa )( ömer El- muhtar ) hâla yüreklerimizin derinlerinde yaşamaktadırlar , evet insanlık tarihinda şan sahibi olan kimseler şerefli sorun , özgür düşünceli , mefküre yolunda canını adayan , tüm insanlığın şehildi sayılan , fedakâr , devrimci mücadelecilerdir , onlar çağlar boyunca anılan ve kendilerine şehirlerin geniş alanlarında âbideler dikilen ve anıt kabirler kazılan ağır başlılardır :-
* vermeyen canın sana bulmaz hayat – i cavidan
* zende –i cavid ona derler ki :- kurbandır sana
rıza Çolakoğlu
***
geçmişte bugükü demokrasi düzenler , insan haklarını koruma komiteleri yok ıydı , başatlarla halkların arası yerle gök arası kadar uzakıydı , onlar kutsal bir nitelik taşırken , kamu en küçük ve ufacık haklarından yoksun bir durumda bulunurdu .
Toplum üç bölüme ayrılmıştı :-
1. kral ve ya hut başat ve onun feleğinde dönen öz kitle .
2. orta kitle :- bu bölüm zenğinleri , hacaları ve din adamlarını içine alırdı .
3. kamu :- (( genel halk )) toplumun üç payını uluşturan bu kitle toplumsal piramıtın en alt katında düşerdi , bütün verğilerin ve işlerin ağırlığını kaldırmakla beraber her hangi bir gücü ve yeteneği olmuyan kölelerdi .
krallar , kağanlar , çarlar ve sultamlar halkları ve insan topluluklarını tanrısal hak teorisi gereğince hüküm ederlerdi , onların yetkisi her şeyden üstünüydü çünkü yer yüzünde tanrının gölgesidirler ve ulu tanrının isteğiyle ıktidara gelmişler böylece asarlardı , keserlerdi ve halklara türlü işkence ve zorbalıklar tattırırlardı ve onlara karşı hiç bir kimse gözünün üstünde kaş var bile seslenemezdi , anneden özgür doğan halk kitleleri davar gibi yaşarlardı dilleri bağlı kırbaçlar altında inleyen her lahza ölümü bekleyen zavallı kimseler her zaman başatların hizmetine hazır , ölselerde it ölümünde ölerlerdi .
olup bitenlerin gerçek bir aynası sayılan tarih bize bu türden bir çok örnekler vermektedir , gözleri baka baka ( roma ) şehrinde ( külüt ) külübe ve çoluk çocuklarını yanarken gören çaresiz halk yığını ne gibi şeyler diyelidi ( nerona ) ??!
( hofa ) ve ( hafrâ ) piramıtlarını yaparken büyük taşlar altında kalarak ölen yüzlerce belkide binlerce tutsaklar seslenebildimi ? asma bahçalar kimlerin emeğiyle yapıldı , işte geçmite halkların durumu öyleiydi ve değişmezdi , çünkü demokrasi ve özgürlük gibi şeylerin o zamanlarda yeri yokuydu dolayısiyle ozanlar ve bilginler hakanlara yaltanırdı , onları överek , düşmanlarını söğerek onlarla birlikte serin saraylarda altın kablarda yiyerek , kristal bardaklarda içerek , onur , insancil mesaj , ve bülünçlerini ayak altında basarak yaşaralardı .
onlara karşı ayaklanarak kıyıcıklarını kınayan ozanların sonucu ( teymurlengin ) bireycilği ve diktalığına karşı direnen özgür düşünceli şair ( kermani ) nin .... soncu gibi olurdu .
çağdaş türk edebiyatında başatların ve sultanların belli başlı zulüm ve haksızlıklarına karşı koymak ve onların çirkin yanlarını gösterebilmek gücü dahada fazla gidebilmek atılğanlığı ( tevfik fikretten ) bu yana görülmektedir ancak .
büyük türkmen şaȋri felek oğlu diyor (( kıy bu canı ver cefaya taki cânâna ulaş )) evet canına kıymayan kimse sevgilisine kavuşamaz , insan oğlu arzu , amacı için güçlük , yorğunluk ve tehlikeyi aldırmadam , engelleri aşarak ve bu yolda hiç bir güçten korkmayarak , yılmadan , yorulmak sezmeden , çelik yürekle sert adımlarla yolunu sürdürmelidir , zira insan oğlunun hiç bir isteği ve ya dileği uğrunca emek harcamadan , ezinç çekmeden eteğine dükülmez nasılk ki :- ârap şaȋri El- mütenebbi diyor :-
* eğer ulu olsa yürek arzusu
* yolunda yorğunluk çekeçek gövde
âşk ve sevgi acununda ( âşık ) bir güzele bayğın kimsedir , cânân ıysa kız , sevgili , dilber , nigâr ve peri anlamına gelir politik mücadele sözlügünde ( âşık ) dedikleri ( mücadaleci ) cânânda arzu ve umuttur , işte büyük şarimiz fuzûli kapalı bir anlamda mücadele yolunun engel ve güçlüklerle dolu bir yol olduğunu ve âyni vakitte şerefli erek için mücadele vermenin ne kadar kutsal ve ne kadar zorunlu olduğunu gösteriyor , bu gibi arzu ve amaç yolunda mucadele veren kimse baş ve canı kayırmadan bu tehlikeli yolun yolculuğuna başlamalıdır :-
* âşık oldur kim kılır canın fede cânânına
* meyl-i cânân etmesin her kim ki :- kıymaz canına
Mücadele yolu çok zor ve cok tehlekeli bir yoldur , bu yolda güçlükler baş çıkarır , engeller yolu keser işte bu yolda insan büdrer , atlantılara uğrar derisi yüzülür , tırnakları çekilir , el ayağı kanar , türlü azar ve işkenceler görür , happislerde çürür , belkide ölür ,işte insan burada kendisini çatal bir yolun ayrımında olduğunu duyar ya bütün zorluklara karşı koyup sarsılmadan her şeyi göz önüne alarak yolunu sürdürmek yada kalın gölğe , yar kucağı , giretsizlik ekmeğini yemek ve hiçte beğenmediği duruma eğilip kalmak
* arzuv-i vasl – i cânân cana afettir gönül
* ya taâlluk candan üz ya vasl-i cânândan tamâ
işte iki istek birden ele girmez ve canını âziz tutan kimse arzu ve gödeğine ulaşamaz , ve çiçekli umutları yıprayıp solar
* cânân ıysa matlup tamâ candan kes
* matlub ıysa can umudu cânândan kes
* can sevmek ile müyesser olmaz cânân
* ya bundan umut ya tamâ andan kes
uyğarlık tarihinda başat ve hükümdarları tarafından ince bir özgürlük ve demokrasi işiği gören halklar yaşadıkları güne kanıp durumarını beğenipte değişmesine uğraşmayarak hâla eskisi gibi yaşamaktadırlar ancak en çok silkiniş ve ihtilallara tanık olan ve içinde art arda devrimlerin patladığını duyduğumuz memlektler özgürlükleri boğan , ateşle demir eğemenliği sürdüren ve halkını tedhiş ve baskı altına alan hükümdarların memlekeleridir .... işte baskı patlak yaratır :-
* eğer can almak istersen tenimden tığını kesme
* ki :- püjmürde nihale vermeyince su semer vermez
fuzûlî alman filozofu(işpingilerden) çağlarca önce uyğarlık ilerleyişnin gerekligini ileri sürmüştü ve hayatın ayrışık yanlarının bir hal üzre kalmayarak geldikçe değişi vermesini istemişti zira ataların dediği gibi ( su gölde kaldıkça koxar ) ancak değişik yanlardaki değişme ve ilerlemeler yer yüzünün çehresini değişerek yaşama tazelik ve güzellik verebilir,çünkü hayat boğa gibi bir donda kalmakla değil,git gide ilerlemkle güzelleşir işte karanlık ve nemli inlerde hayatını geçiren ve avladığı canavarların etini çiğ- çiğ yiyerek ve gövdesini derisine çullayarak geçinen insan oğlu yer yüzünü cennete çevirmekle yetinmeyip diş uzayada akın vermektedir şimdi...
kötümserlik ve gereksizlik filozafu ( kâmo ) da bile acunun kabuğuna çekilmesini aykırarak yaşamağın sürekliligini ileri sürmüştü ve yaşamak yolunda harcanan hiç bir emğin boşa gitmiyecegini ( sizif ) başlıklı efsanesinde bildirmişti , fuzûli diyor :-
* ruş- i silsile- i dehir melul etti bizi
* nice bir dehirde avzâ-î mükerrer görelim
evet hayat sürekli değişimdir ve yaşamın en çirkinliği ve en bozukluğu sakin ve
donukluğundadır insan oğlu doğal olarak olagelenden iğrenir ve yeniyi umsanır ve bu uğurda yılmadan , yorulmadan çalışır , sevmediği durumu değişmek için var gücüyle kayulur işte yaşantı dinamik bir devinimdir ve titiz bir çelişmedir – eski ile yeni arasında çatışma ( dün ile bugün arasında çatışma ) çürük ile sağlam arasında çatışma )( ve ölüm ile bengilik arasında çatışma ) dir , başka bir deyişle hayat bozuk
duruma karşı devrimdir sorunun çatallığı ve çıkmazlığı burasındadır işte , çünkü burada çelişmeler baş çıkarır ve bu sürede devrim ve devrimci eylem en çetin ve en zor bir aşamaya uğrar böylece devrimin varlığının korunması istenir buda elbet mücadeleyi sürdürmek ve gürletmekle sonsuz kurbanlar vermekten çekinmeden , yılmadan , bütün zorluklara dayanarak , dözerek doğum sancısını çekip doğumla sonuçlanır :-
* muhnete sabr ileyen rahet tapar çün yüsüfe
* saltanat tahtının evvel payesi zindan olur
dünya kuruluşundan bu yana değin yer yüzünde patlak veren bütün devrimler insan oğlunun hakkı , özğürlüğü ve genliği içindir , işte ( sokratın )( buzanın-budanın ) ve ( konfişyosun ) devrimleri .... işte hazreti payğamberin tinsel devrimi ve çağdaş liberal , radikal ve sosyalist devrimler kölelikten kurtarıp , özğürlük ve mutluluğa kavuşmasını , soyulmuş haklarını haksızların gözlerinden kuparılmasını amaçlamıştı insan oğlunun , daha doğrusu insanlık tarihindeki tüm devrrimci sesler tüze için yükselen seslerdir zira her kesçe bellidir ki :- hayatın düzenini getiren , dengesini sağlayan halkarla hükmdarlar arasındaki bağı güçlendiren , onların tahtlarını koruyan .... ve onlara uzun ömürler veren âdalettir ,işte hükümdarın kalması ve ya çökmesi âdaletine bağlıdır , çünkü bir memleket hayat geresinmelerinin her hangi birisi olmasa davam edebilir ancak âdalet günlük ekmeği gibi zorunludur
* ne mevcut olmasa esbab-i dünyadan değil müşkil
* bu müşkildir ki mevcut olmaya bir hakim-i âdil
ve yine :-
* ruş-i âdildedir mertebe-i kurb-i kabul
* âdilsiz hakime dâva-i hükümet ne reva
fuzûli buna kanmayarak âdeleti tanrının kullarına buyurduğu farz olan îbadete yeğ tutuyor , çünkü tanrının kullarına buyurduğu îbadetten maksadı emeklerin boşa getmemesini amaç tutarak hakkı gözleri önünde görmeleri , kimseye zulüm etmemeleri ve doğru dürüst davranmalarıdır çünkü âdaleti olmayan bir adamın îbadeti hiç bir para etmez :-
* bir varâ ehli eğer kılsa îbadet yüz yıl
* saât âdilçe vermez eser-i kurb-i huda
bence üç dilde eserler bırakan ünlü fuzûli yukarıdaki beyitten fazla ne bir şiȋr yazsaydı , nede bir edebi yapat bıraksaydı adı geçen beyit onun içli bir şaȋr , özgür düşünceli bir düşünür olduğuna tanık sayılabilirdi .
fuzûli çağına göre devrimciliğin bütün özellik ve niteliklerini taşımaktadır çünkü çağındaki tüm haksızlıklara karşı koymuştu , toplumun gerçek çehresini göstermişti , kıskançlık , kin , tamâkârlık , riyakârlık , reşvet ve dolandırıcılık gibi bütün kötü töreleri kınamıştı , yaltak ve dalkavuk kimseleri yermişti , beğenmediği tutumları utunmaz , korkmazcasına aykırmaktan çekinmemişti :-
* her sözüm bir pehlevandır kim bulup teyid – i hak
* âzim kıldıkta tutar teshir ile bahr-u beri
yukarıda dediğimiz gibi eski çağlarda daha doğrusu bir , iki yüz yıldan önce hakanlar ve sultanlar halklar ve toplulukları ateşle demir altına almışlardı , o yüzü dümüş kara günlerde şaȋrler , düşünürler , kendilerini mengene gibi sıkan duruma ne gibi şeyler söyleyebilirlerdi , siyah çehreli o günlerin girdabına yakalanan ve layık olduğu caha sahip olamayan fuzûli ne gibi duyğular taşayadilirdi ve ne gibi şeyler yapabilirdi , yalnız çağdaş görüşlü ve özgür düşünceli bizim şair bazen sessizce kapalı bir şekilde bazende ( tevriye ) yapar gibi halkta devrim kıvılcımını üfürmek görevini ve halkı yaşadığı kütü durumu ve bozuk konumu değişmeye ayaklanmaya çağırmak yükümlülügünü benimsemişti çünkü bir halkın, bir milletin isaret kıyıcılık ve baskıdan azat olmak yolunda verdiği mücadele sırasında ölüme mehküm olması zulümü alıp oturup her türlü baskı ve işkencelere amaç olmaktan yeğdir :-
* dağ – i hicran ile yanmaktan ciğer kan olsa yeğ
* mülk –i dil gâm menzili olunca vıran olsa yeğ
her zaman halkının arzusunu , özlemini ve inciğini sezen , yüreğinin atmasını yoklayan , dudağının depremesinden anlayan ve onun çektiği incik , ezinç , yoksunluk ve sefllikten haberdar olan kimseler ona yakından yakına ilğili olan onun arasında yaşayarak derdini , inciğini duyan ve her şeyine vakif olan duyar halkın mutluluğu ve refahiyyeti için dil tüküp mücadele vermiyenler , aymazlar halkın halinden neler bileceklerdi
* gözü yaşlıların halin ne bilsin merdüm – i gâfil
* kevakip seyrini şeb ta seher bidar olandan sor
zulüm ve işkence kâbusu altında inleyen özgürlügünden yoksun sefalette boğulan halk elbet ki :- aydınlığa kavuşmak için tutsaklık parangâsını çözmek için ve bileklerini sıkan bilekçeyi parçalamak için bütün yollara baş vurarak var güçüyle koyulur :-
* bülbül – i zarım değil beyhude afğan ettiğim
* kalmışım nalan kafas kaydinde gülzar isterim
devrim sadece dilimizden kolayca çıkardığımız sözcük değil onun anlamı daha dallı budaklı daha büyüktür .... eskiyi yok edip yerinde yeni bir varlık var etmek demektir .... bir yapıyı yıkıp yerinde yeni bir yapı yapmaktır yâni devrim ( yıkmak ve yapmak ) demektir , buda kolay ve azıcık bir şey değil çünkü devrim bir takım koşul ve prensiplere dayanır , bir çok hazırlık ve gereksinmeler ister, teknik , planlama yönetim , ve komuta işini gören öncülere ihtiyac duyar , böylece bu öncü , kılavuz ve liderlerde can ucuzluk ve özverilik bulunması gerekir zira devrim yolu tehlikeli , derekli , ve çetin bir yoldur bu yolda kanlar dükülür , şehitler toprağa verilir , bu yüzden devrimcinin atık ve korkusuz bir kişi olması gerekir kuşkusuz ki :- devrimin meyveleri ilke ve ülkü uğrunda can esirgemeyen kurt bilekli gençler sayasıyla elde edilir:-
* tükenmeyince kevakib şemis tulû etmez
* dökülmeyince şeküfe nihal bar vermez
insan oğlunun değeri millet ve halkı uğrunda verdigi mücadele ve harcadığı caba ve mesaî ile ölçülür ve bu gibi millet ve insan perver fedakârlar milletin ve halkın en derininde yaşarlar ve toplumun yüreğinde en âziz bir yer tutarlar , hemde çağlar boyuncu şerefle şanla anılırlar:-
* beni tedric ile kem tutmanız yakut olan taştan
* boyandıkça ciğer kanıyla kadr – ü kıymetim artar
Türk şairi mehmet âkif ersoy diyor
* bir canlı izin varsa şu toprakta silinmez
* ölsen seni sırtında taşır toprağın altı
evet insan oğlunun en pek kalıtı adı , sanı ve andacıdır , kimi insanlar ölürken adlarıda kendileri ile birlikte toprağa gömülür , öldülermi ?! hemen dünyaya gelmedik gibi bir duruma konarlar halbu ki :- insanlığa hizmet eden ve insanlara yarayan fuzûli gibi cömert insanlar öldükten sonra sağlıklarından fazla sayğı ve değer kazanırlar , tarih bize bu gibi şerefli sorun sahibleri türünden geniş yapraklar açmaktadır işte ( imam hüseyin )( civafa )( ömer El- muhtar ) hâla yüreklerimizin derinlerinde yaşamaktadırlar , evet insanlık tarihinda şan sahibi olan kimseler şerefli sorun , özgür düşünceli , mefküre yolunda canını adayan , tüm insanlığın şehildi sayılan , fedakâr , devrimci mücadelecilerdir , onlar çağlar boyunca anılan ve kendilerine şehirlerin geniş alanlarında âbideler dikilen ve anıt kabirler kazılan ağır başlılardır :-
* vermeyen canın sana bulmaz hayat – i cavidan
* zende –i cavid ona derler ki :- kurbandır sana
rıza Çolakoğlu
0 التعليقات:
إرسال تعليق